Doğal Tarım Nedir ve Nasıl Yapılır?
Doğal Tarım uygulayıcısı ve doğal yaşam savunucusu Mehmet Tülüce Doğal tarım nedir? Nasıl yapılır? Doğal tarım verimli midir? Doğal tarım neden yapılmalıdır? sorularını cevaplıyor.
– Hamiyet Bayram
İçerik
- 1 Doğal tarım nedir ve nasıl yapılır?
- 1.1 Doğal tarımda toprak işlenmez
- 1.2 Doğal tarımda gübre kullanılmaz
- 1.3 Doğal tarımda yabani otlar temizlenmez
- 1.4 Doğal tarımda tarım zehiri ve ilaç kullanılmaz
- 1.5 Araziyi iyileştirme süreci
- 1.6 Gerekli arazi miktarı
Doğal tarım nedir ve nasıl yapılır?
Doğal tarım, insanın doğaya gereksiz ve zararlı müdahalesinden uzak doğanın işleyişini esas alarak ekim ve hasat yapma yöntemidir.
Doğal tarım, faydacı, kafası karışmış, doğasından uzaklaşmış o nedenle de asla tatmin olamayan modern insanı doğayla barıştırmanın, özüne, köklerine döndürmenin yoludur.
Modern tarımın tahrip ettiği doğayı yeniden kazanma hedefini taşıyan doğal tarım, haliyle, modern tarım yöntemleri kullanılarak yapılamaz. Doğal tarım bir anlamda hiçbir şey yapmama tarımıdır.
Doğanın kendiliğinden işleyişini esas alan doğal tarım, modern tarım gibi enerji savurganı değildir; dört koyup beş almaz, bir koyup beş alır. Ürünü en az masrafla elde etmenin yoludur.
Doğal tarım, tarım yapılan çevreyi, geri dönüşüm ve tüketim alışkanlıklarını da kapsayan bütüncül bir yaklaşımdır.
- Doğal tarımın organik tarımla alakası yoktur.
- Doğal tarım köy bahçesinde elma, armut yetiştirmek değildir.
- Doğal tarım atalık tohum kullanarak kazma kürek ile domates yetiştirmek değildir.
Doğal tarımın 4 temel ilkesi vardır:
Doğal tarımda;
1- Toprak işlenmez
2- Gübre kullanılmaz
3- Yabani otlar temizlenmez
4- Tarım zehiri ve ilaç kullanılmaz
Doğal tarımda toprak işlenmez
Doğal tarım yapılırken;
- Gereksiz işçilik yapmaz.
- Topraktan gelen toprağa verilir.
Gereksiz işçilik yapmamalı. Topraktan gelen toprağa verilmeli. Otların çok boylanması durumda biçilip arazide bırakılmalı. Solucanlar 4-5 ayda bu otları solucan gübresine dönüştürür. Ot toprağın kıyafetidir, yazın sıcaktan kışın soğuktan korur. Toprağın nemli kalmasını sağlayarak fidanların su ihtiyacını azaltır. Otlar, fidanları gölgede bırakmadıkça sürece zarar vermez. Yabani otla mücadele için çapalama yapmak humus tabakasının oluşumunu engeller.
Otlar, toprağı yazın sıcaktan kışın soğuktan koruyan giysi gibidir, toprağın nemli kalmasını sağlayarak su ihtiyacını sağlar. Otlar, fidanları gölgede bırakmadıkça ürüne zarar vermez. Yabani otla mücadele için çapalama yapmak humus tabakasının oluşumunu engeller. Otlar çok boylandığında biçilip arazide kurumaya bırakılırsa, solucanlar bu otları 4-5 ay içinde, ürün için son derece faydalı solucan gübresine dönüştürür. Toprak çapalandığında ise toprak altı canlılarının toprakta açmış olduğu gözenekler de kapanır ve bu faydalı canlılar havasız kalır. Çapalama ayrıca erozyonu hızlandırır. Çapalama sonucunda rüzgar ve yağmur toprak yüzeyindeki faydalı toprağı alıp götürür.
Biz toprağı çapalayarak toprak altı canlılarının açmış olduğu gözenekleri de kapatarak onları havasız bırakıyoruz. Çapaladığımız zaman yağış sonrası toprak kuruyunca sertleşecektir. Oysa otu malç (örtü) olarak kullanırsak toprak daha havadar olacak ve yağmur sularını sünger gibi içine çekecektir. Bu da toprağın nemli kalmasını ve ürünün daha kolay beslenmesini sağlar. Çapalama ayrıca erozyonu da hızlandıracak, rüzgar ve yağmur toprak yüzeyindeki faydalı toprağı alıp götürecektir. Çapalama yapılırsa, yağış sonrası kuruyan toprak sertleşir.
Toprağın işlenmesi, toprağın ürün için faydalı olan humuslu üst tabakasını yok etmesinin yanında, toprağı besleyen ve her biri bir şekilde toprağı havalandıran toprak altı canlılarına, solucanlara, köstebeklere, farelere, kırkayaklara ve tesbih böceklerine, onların en başta yuvalarını bozarak zarar verir. Bu canlılar, altüst edilerek doğal döngüsü bozulan topraktan dışarı çıkmak zorunda kalırlar ve dışarıda güneşin ısısına dayanamayarak ölürler.
Esasında, bu toprak altı canlıları toprağı traktörden ve toprağı kazan diğer her şeyden daha iyi işler. Çapanın, pulluğun, traktörün asla yapamayacağı bir şeyi yaparlar: toprağa düşen bitki saplarını, yaprakları ve kalan her şeyi yiyerek onları toprak için ve tabii ki ürün için çok faydalı gübreye çevirirler. Bu canlılar ayrıca, toprağı havalandırır, gevşetir ve açtıkları tüneller ile toprağın daha iyi su almasını sağlayarak ürün verimini artırırlar.
İyi, yani kimyasallarla çok zarar görmemiş ve sürüm yapılmamış, bir toprakta dönüm başına ortalama 500 kg solucan ve 500 kg diğer canlılar yaşar. Yani bir dönümde ortalama 1 ton canlı yaşıyor! Bu canlılar birer gönüllü tarım işcisidir, toprağı işlerler, yumuşatırlar ve beslerler. Bu canlılar birer tarım işçisidir. Birden çok görevi başarıyla yerine getirir. Bu canlılar sayesinde toprak sünger gibi gözenekli ve yumuşak olur.
Toprağı işlemek toprak altı canlılara solucanlara, köstebeklere, farelere, kırkayaklara, tesbih böceklerine zarar verir. Onların yuvasını bozar, beslendikleri sapları gömer, altüst yapılan topraklarda gün ışığına çıkan solucanlar aç kalır ve güneş ısısına dayanamaz. Toprak altı canlıları traktörlerden toprağı daha iyi işlemektedir. Topraktaki bitki saplarını yiyerek onları kompost gübreye çevirmektedir. Bu canlılar toprakta tüneller açarak toprağı havalandırır, gevşetir, açtıkları tüneller toprağın daha iyi su almasını sağlar.
Toprak sürülmez
Bahçelerde toprağı sürmek ise külliyen zarardır çünkü böylelikle ağaçların beslenmelerini sağlayan tüm kılcal damarlarını parçalamış oluruz. Öte yandan, toprağı sürmek için kullanılan bir traktör 2-3 ton ağırlığında, biçerdöver 8 ton ağırlığındadır. Toprak bu ağırlık altında ezildiğinde sertleşir ve hava alamaz. Dolayısıyla, toprak kesinlikle sürülmemelidir. Toprağı sürmek, onu pullukla, çapayla ya da başka bir aletle altüst etmek günümüz çiftçisi için olmazsa olmaz görülüyor. Neredeyse bunları yapmayan çiftçi kendini çiftçi olarak görmez.
Toprağın sürülmesinin toprağı gevşettiği ve havalandırdığı sanılıyor. Oysa toprağı sürmek toprakta var olan ve ürün için elzem olan minerallerin ve diğer canlıların ölmesine neden olur. Toprağın küçük parçalara bölünmesi toprağı homojenize eder, büyük partiküller kaybolur. Suyu görünce cıvıklaşır, sonrasında kuruyunca sertleşir, hava boşlukları kalmaz. Bu, tıpkı hamur yoğurma süreci gibidir; toprak önce gevşer, biraz kabarır, sonra yoğurdukca sıkılaşır ve hava alamaz duruma gelir, sertleşir. Toprağın 20 cm altında sert bir tabaka oluşur. Sertleşen toprak bitkilerin kök salmasına engel hale gelir, daha fazla suya ve gübreye ihtiyaç duyulur. Oysa bitkiler 50-60 cm’e kadar kök salma kabiliyetindedir.
Bahçecilikte ve meyve tarımı yapıldığında toprağı sürmek daha da zararlıdır. Zemin çapalandığında ya da sürüldüğünde ağaçların beslenmesini sağlayan toprak parçası zamanla yok olur ve nihayetinde o topraktan verim alınamaz olur.
Toprağı sürmezsek, toprak kendini işler, insanın yardımına ihtiyacı yoktur. Bunun en güzel örneğini ormanlarda görüyoruz. Ağaçlar ve otlar kendiliğinden yetişiyor ve güçlü bir şekilde boy atıyorlar. Eğer toprak sürülmezse, modern tarım başlayana kadar geçen binlerce yıl boşunca olduğu gibi, toprak kendi kendini işler ve ürün verir. Doğanın ürün vermek için insanın müdahalesine ihtiyacı yoktur. İnsan müdahalesinin olmadığı ormanlarda, otlar ve tüm canlılar kendiliğinden yetişir ve ürün verir. Hiçbir canlı diğerinin ne güneşini ne de topraktan ihtiyacı olanı almasını engeller.
Bir yaprak toprağa düştüğünde önce bakteriler ve mantarlar onu yumuşatır, ardından solucanlar ve kırkayaklar bu yumuşak yaprağı yerler. Solucanlar bu yaprağı alıp yerken bir miktar da toprak yerler ve bildiğimiz en kaliteyi gübreyi, kompoze gübreyi yaparlar. Solucanların tek işlevi gübre yapmak da değildir, sürekli hareket halinde tüneller açarak bir dönümde 25 ton toprağı işlerler, havalandırırlar.
Doğanın her alanında ve toprağın altında bizim için, bizim ürünümüz için çalışan işçilerle dolu büyük bir fabrika var, biz ise toprağı sürerek bu gönüllü işçilerin yaşam alanını yok ediyoruz
Doğal tarımda gübre kullanılmaz
Bitkiler toprağa bağlıdır ve topraktan beslenir. Toprak canlıdır; sadece mineral maddelerden oluşmaz. Toprağın bir gramında, bir arada doğal bir döngü içinde yaşayan, yüz milyon bakteri, maya, küf, tek hücreli su yosunu gibi mikroskobik canlı vardır.
Kimyasal gübre kullanımı ise toprağın bu doğal ve verimli döngüsüne zarar verir. Amonyum sülfat, potasyum sülfat ve fosfordan oluşan kimyasal gübrelerin %70’i sülfürik asitten oluşur. Bu sülfürik asit toprağı aside eder, topraktaki mikro canlıları öldürür ve nihayetinde toprağın verimli doğal dengesini bozar. Kimyasal gübre toprağa atıldığında, toprakta yaşayan, toprak için ve topraktan gelecek ürün için gerekli olan bütün canlıları yakar ve yok eder.
Gübre sadece toprağa ve ve doğal yapısını bozarak ürüne ve toprak altı canlılarına değil, doğal döngüdeki diğer toprak üstü canlılarına da zarar verir. Otlamaya çıkan keçiler bu kimyasal gübreyi yiyecek sanarak tüketirler ve ölürler. Keza kuşlar da aynı şekilde.
Kimyasal gübrelerin bitkilerin hızlı büyümesini sağladıkları ve görünüşlerini daha çekici hale getirdikleri inkar edilemez. Ama bitkinin doğal gelişme hızına bu müdahale, bitkinin dayanıksız olmasına, hastalıklara karşı direncinin düşmesine ve besin değerini düşürerek ürün kalitesinde bozulmaya neden olur.
Gübre kullanımının bir diğer sıkıntısı da toprakta yer alan ve bitki için elzem olan iz elementleri azaltması, besin maddesi çeşitliliğini yok etmesidir. Topraktaki belli bir mineralin fazlalığı, bitkinin ihtiyacı olan diğer mineralleri almasını engeller. Mesela, toprakta potasyum fazlalığı bitkinin topraktaki bor elementini almasını azaltırken iyot almasını tamamen engeller. Doğal şartlarda yetişen 1 elmanın gıda değeri 10 elmaya bölünür.
Ayrıca, kimyasal gübre kullanımı ile elde edilen ürün miktarının çokluğu, maliyet düşünüldüğünde de yanıltıcıdır. Gübre kullanımı, maliyeti büyük ölçüde arttırır; kazancın üçte biri gübreye gider. Toprağın dışarıdan gübre almaya ihtiyacı yoktur. Toprak, içindeki bakterilerle, mantarlarla, böceklerle, bitki saplarıyla kendi gübresini kendisi üretir. Başlangıçta gübreye ihtiyac yoktu, toprak kendi gübresini kendisi üretmekteydi. Bakteriler, mantarlar, böcekler bitki saplarını gübreye çevirmekteydi. Doğal ormanlara baktığımız zaman orda yetişen ağaç ve bitkilerin dışardan gübre siparişi vermeden yetişip gelişmekte olduklarını görürüz.
Kimyasal gübre kullanılarak yetiştirilmiş bir mahsulün ekosisteme ve ekonomiye zararı olsa da, ürünün lezzetinde ve görünümünde doğal olmayan değişikliklere yol açsa da, insan sağlığını büyük ölçüde etkilemez.
İnsan sağlığının asıl düşmanı tarım ilaçlarıdır.
Doğal tarımda yabani otlar temizlenmez
- Doğada yabani ot yoktur.
- Doğada zararlı böcek yoktur.
- Doğada rekabet yoktur.
Tüm bitkiler uyum içinde birbirlerine destek olarak yaşarlar. Bir bitki diğer bitkinin ne suyunu ne besinini alır. Her otun bir görevi ve toprağa faydası vardır. Yabani denilen otlar toprağı zenginleştirir. Aslında yabani demek de doğru değildir. Toprakta bitkiler birlikte yaşayıp gelişir ve birbirlerine destek olurlar. Bir bitki diğer bitkinin besinini almaz, herkes payına düşen rızkı yer.
Doğada rekabet yoktur, bir arada uyum içinde dayanışma ruhuyla yaşama vardır. Yabani otlar ana ürünü gölgede bırakmadığı sürece faydalıdır. Toprağı zenginleştirir.
Her bir otun bir görevi ve toprağa katkısı vardır. Örneğin ayrık otu sertleşmiş bozulmuş toprakları iyileştirmek için öncülük eder. Derine kök salarak toprağı gevşetir ve tedavi eder. Erozyonu önler. Toprağın nemini korur.
Yabani dediğimiz üçgül havadaki azotu alır toprağa verir. Toprağın azot ihtiyacını karşılar. Tıpkı ayrık otu gibi erozyonu önler, toprağı gevşetir ve toprağı örterek nem kaybını önler. Çicekleri arıları besler, arılar tozlaşmaya katkı sağlar ve bal yaparak bize besin sunar. Sarıca arılar tırtılları, bitleri yiyerek bitkilere ve ağaçlara zarar vermesini önler.
Bazı durumlarda, yabani otlar ana üründen erken gelişip ana ürünü gölgede bırakır ve ürünün gelişimini veya hasadı engelleyebilir. Bunun çözümü toprağı çapalamak veya zehir kullanmak değildir. Önceden alınacak basit tedbirlerle bu durum engellenebilir; fiğ veya yonca gibi yeşil gübre bitkileri ekerek ürüne zarar verebilecek diğer bitkilerin gelişimi durdurulur. Ürünü ekmeden önce bu yeşil gübre bitkileri, biçilip toprağa serilir ve diğer otların çıkması engellenir. Ayrıca bu şekilde toprağa yeşil gübre verilmiş olur.
Çiçekler, arıları besler, arılar da tozlaşmaya katkı sağlar ve bal yaparak bize besin sunar. Sarıca arılar (eşek arıları) ve uğur böcekleri bitkinin üzerindeki bitkiye zarar veren tırtılları ve bitleri yerler.
Üçgül otu, havadan aldığı azotu toprağa vererek toprağın azot ihtiyacını karşılar. Tıpkı ayrık otu gibi, erozyonu önler, toprağı gevşetir, toprağı örterek toprağın nem kaybetmesin önler.
Ayrık otundan doğal tarım yaparak kurtulabiliriz. Ayrık otu, sertleşmiş ve bozulmuş toprağı iyileştirir; derine kök salarak toprağı gevşetir, yağmur suyunun derine inmesini sağlayarak toprağın nemli kalmasını sağlar. Toprağı tutarak erozyonu önler. Ayrık otu insan eliyle bozulmuş (arazi sürümü, hayvan ve insan trafiği, kimyasal gübre kullanımıyla) organik yapısı değişerek sertleşmiş toprakları tedavi etmek için yola çıkan bir tabiptir. Arazinizde ayrık otu varsa toprak bilin ki hastadır. Tedaviye muhtaçtır. Ayrık otunu doğal tarım yöntemleriyle çözebiliriz. Ayrık otu buğdaygiller familyasındandır. Şayet aynı familyadan buğdayı sık bir şekilde arazimize ekersek ayrık otunu azaltabiliriz. Bir ikinci yöntem arazimizi yaz kış yeşil örtüyle kaplamaktır. Buğdayın arkasından bir başka bitkiyi ekmek gibi. Ayrık otunu yok etmenin ve azaltmanın bir başka yolu ise malç yapmaktır. Ayrık otunun güneşle temasını keserek ayrık otunun gelişimini engeller ve bir süre sonra yok olmasını sağlayabiliriz.
Yabancı otlar ana ürünün besinini çalmaz. Her bir bitki zaten toprakta var olan besinin % 10’unu ancak alabilmekte. Yabani otlar, ana ürünü gölgede bırakmadığı sürece zararı olmaz bilakis faydası olur. Toprağa gölge oluşturacağı için toprağın nemini tutar. Otların kurusu toprakta kalıp çürüyeceği için organik gübreye dönüşerek aldığı besini fazlası ile toprağa verecektir.
Doğal tarımda verim düşmez. Bilakis verim artar.
Doğal tarımda tarım zehiri ve ilaç kullanılmaz
İnsan ve bilim her şeyi çözeceğini iddia ederek dünyada kargaşaya neden oldu. Doğal dengeyi bozdu. Elmaya zehir attı. Uğur böceğini, arıyı, at sineğini öldürdü. Bu canlılar olmayınca tozlaşma olmadı. Bu defa da yapay tozlandırıcı kullanmaya başladılar. İş çıkarttılar.
Zararlı böcek yoktur, kontrolden çıkıp aç kalmış böcek vardır. Her bir canlının görevi ve bir işlevi vardır. Hiçbir canlı sebepsiz yaratılmamıştır. İnsanlar bir bitkiye zarar veren herhangi bir canlıyı görünce hemen harekete geçmekte o canlıyı yok etmek için öldürücü zehir kullanmaktadır. Kullanılan zehirler havayı, suyu, toprağı kirletmekte, faydalı gördüğümüz birçok canlıyı da yok etmektedir. Ayrıca zehirlenen besinler yaşamımızı tehdit etmektedir.
Modern tarımda iş gücü arttırıldı. 12 kere zehir kullanmak için bahçeye girildi. Çiftçiler zehir masrafıyla baş edemez oldular. Diğer yandan kullanılan zehirler insanları hasta etmeye başladı. Hasta olan insanların ilaç ve tedavi masrafları artmaya başladı.
İlk zehrin tesiri geçince bu defa elma yapraklarına bit düştü. Bitleri yiyen piredatörler ve uğur böcekleri zehirden dolayı öldüğü için 2 . zehir kullanma zorunluluğu doğdu. Elma soframıza gelene kadar 12 kez zehir kullanılıyor. Budala bilim insanı!
Örneğin makilikler sökülüp sedirler dikilince ötücü kuşlar aç kalır. Küçük kuşlar yok olunca teke böcekleri çoğalır. Teke böcekleri nematod taşıyıcısıdır. Kızılçama dadanır. Nematodlar kurşuni mantarı çoğaltır. Kurşuni mantarlar köklerdeki faydalı mantarları yer.
Çamlar ölünce kamışlar çoğalır kamışlar çoğalınca onların kökleriyle beslenen fareler çoğalır. Fareye zehir atınca yılanlar gelincikler aç kalır. Her zararlı için ayrı bir zehir mecburiyeti doğar. Zehir havayı suyu kirletir. Zehirli su insanı hasta eder. Kabus gibi…
Üzümlere dadanan tilkiyi öldürüyorsun ama bu defa tavşanlar çoğalıyor. Yılanı öldürünce ortalık farelere kalıyor. Denge bozuluyor.
Doğal tarımda doğaya zarar verecek hiç bir şey kullanılmaz. Doğa kendi içinde bu işi çözer. Kadife çiçeğinin kokusu domatese gelen zararlıları kaçırır. Yaban arıları bitki kurtlarını yer. Çoğalan arıları kuşlar yer. Ve nüfus dengesi devam eder.
Sağlıklı yetişen bitkilere börtü böceklerin zararları kısıtlı olur. Sıfır zayiat diye bir şey yoktur. Yetiştirdiğimiz ürünlerde börtü böceğin de bir hakkı olduğunu unutmayalım.
Doğal tarımda ilaçlama yani zehirleme yapmak yoktur. Bizim artık bu işleme ilaçlama değil zehirleme dememizin sebebi; ilaç denilince insanlar tedavi edici bir uygulama sanıyorlar ve kullanılması gerektiğine inanıyorlar halbuki öyle değil. Bu ilaçlar hem toprağı hem bizi öldürüyor. Bu zehir toprağa, ekine karıştığı zaman oradan artık kaybolmuyor ve mahsulle birlikte bizim sofralarımıza gelerek insan sağlığını da ciddi anlamda tehdit ediyor.
Doğal tarımda ilaçlama yoktur.
Doğa hasta değildir. Doğanın ilaca ihtiyacı yoktur. Modern tarımın ilaçlama dediği şey zehirlemedir. Ürün yetiştirirken kullanılan bu ilaçlar hem toprağı hem bizi öldürür. Kullanılan zehir bir kez toprağa, mahsüle girdiğinde artık ortadan kaybolmaz, suyla, havayla, ürünle birlikte soframıza ve vücudumuza girer. Mesela, esasında, ürün için faydalı olan ve doğal yollarla kontrol altına alınabilecek ayrık otunu yok etmek için atılan zehir, ektiğimiz ürünün doğal yapısını ve görünümünü değiştirir, vitamin değerlerini ve lezzetini bozar.
Doğal tarım doğal çevrede olur. Öncelikle çölleşen topraklarımızı yeniden uyandırmak için doğal çevreye destek vermemiz gerekecektir.
Araziyi iyileştirme süreci
İlk yıl uygulaması
Topraklarımız konvansiyonel tarım uygulamaları nedeniyle çölleştirildi. Bir kısmı da aşırı otlatma nedeniyle yıprandı . Böyle bir araziyi iyileştirmeden doğal tarıma geçersek verim alamayız. Önce toprağı zenginleştirmemiz gerekir.
Mümkün oluyorsa hayvan gübresi ve kompost gübresi atalım. Daha sonra ilk yıla mahsusen toprağı altüst etmeden patlatma çektirerek havalandırıp gevşetelim.
Arazimiz eğimliyse erozyonu önlemek ve yağmur hasadı yapmak için 50 cm genişliğinde 30-50 cm derinliğindeki eğimin dercesine göre 5 metre ile 10 metrede aralığında hendekler açalım.
Arazimiz düz fakat belli noktalarda yağışlardan dolayı gölleme yapıyorsa kanal açarak gölleme yapmasını engelleyelim.
Sert toprakları gevşetmenin ikinci yöntemi Japon turpu gibi yumrulu bitkiler ekmektir. Örneğin Japon turpu yetişince yapraklarını serin ve turpun yumrusu toprak altında kalsın. Toprağınızın hem organik yapısı güçlenir hem yumuşacık olur.
Toprağa yeterli organik gübre verdiysek ilk yıl ekim yapabiliriz. Değilse yeşil gübre için baklagil türü fiğ ekmekte fayda vardır. Çiçek açım döneminde biçip otlarını bir kenara koyalım. Daha sonra ekim yapacağımız ürüne göre fide veya fidansa fiğ saplarını malç olarak kullanalım.
Yonca gibi çok yıllıklı derine kök salarak toprağı hem besleyen hem de gevşeten bitki ekimi yapalım. Bahçe kuracaksak bu bizim işimize çok yarayacaktır.
Arazi büyükse mibzerle ekim yapmamız gerekiyorsa ilk defaya mahsus fiğleri biçmeden toprağa karıştıralım. Daha sonra ekim yapalım.
Toprağı iyileştirme sürecinde ve sonrasında toprağı sertleştirici hareketler yapmayalım. Traktör gibi ağır tonajlı makinelerden uzak duralım. Toprak kurumadan toprağa hayvan Ve insan salmayalım.
Barınaklar ve bahçe düzenlemesi
Arazimize yapacağımız ev yola yakın olmalıdır. Arazimiz eğimli ise ne vadi tabanında ne de tepede olmalı. Selden ve rüzgardan korunaklı olmalı. Tepe altında olmasında fayda var.
Ön cephe Güney’e bakmalıdır. Kışın soğuktan yazın sıcaktan koruyacak şekilde tasarım yapılmalı. Bulunduğumuz iklime göre yapılmalı.
Enerji tasarruflu olmalı, ısıtma, serinletme ve aydınlatma için mümkün olan tasarrufu sağlamalı. 2 kattan fazla olmamalı tek kat idealdir. Hastalık Ve yaşlılık hallerinde merdiven çıkamayacağınız durumlar olabilir.
Bahçemizde yetiştireceğimiz ürünleri ve kullanacağımız malzemeleri saklayacağımız depo, mahsen, odunluk, kiler atölye vs olmalı.
Çatılardan akan yağmur sularını depolayacak havuz Veya su tanklarını uygun yerlere yerleştirmemiz gerekir.
Dışarıda pişirme yapabilmeliyiz, odun ateşine uygun ocağımız Ve fırınımız olmalı. Ev yakın çevresini zevkimize göre yeşillendirebiliriz, sebzeler , çiçekler, küçük boylu ağaçlar, havuz vs konumlandırabiliriz.
Ev ve çevresini tasarladıktan sonra asıl üretim yapacağımız alanının etrafını evimizi de içine alacak şekilde doğal çitle çevirmemiz gerekir.
Kuzey kısmına rüzgarı kıracak yüksek boylu ağaçlar dikmeliyiz. Kuzeye yüksek boylu ağaçlar diğer cephelere komşu araziye gölge yapmayacak kısa boylu ağaçları kullanmalıyız.
Arazi çevresindeki ağaçlandırma 2-3 katmandan oluşmalı. Kuzey cephesinde Yüksek boylu ağaçtan düşük boylu ağaca doğru 3 katmanlı bir set oluşturmakta fayda vardır.
Sebzelik, tahıl Ve bakliyat alanı, meyvelik, Hayvanlar için barınak ve otlak alanı gibi bölümler oluşturmamız gerekir. Her bölüm arasını ağaçlarla bölmemizde fayda var. Sebzelikler günlük kullanılacağı için eve en yakın mevkide olmalı.
Gerekli arazi miktarı
Bu konu başka bir yazıda daha ayrıntılı olarak işlendi.
Modern konvensiyonel monokültür tarım yaparak 200 dönüm arazide geçinemezsiniz ama doğal tarım yaparak 15-20 dönüm arazide hem karnınız doyar hem de para kazanabilirsiniz.
Doğal tarım aynı zamanda bir evin ihtiyacı olan her türlü gıdayı üretmeyi temel ilke edinir. Doğal tarımcı tek tip ürün ekmemeli, ihtiyacı olan tüm ürünleri ekerek bakkala markete ihtiyaç duymamalıdır.
Gerekli arazi miktarı
Doğal tarım doğal yaşamın temelidir. Kendi kendine yeterliliği hedefler.
Öncelikle kuracağımız bahçede 4 kişilik bir ailenin barınak, gıda, su, yakıt, aydınlatma, ısıtma, mobilya gibi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bir yaşam alanı oluşturmalıyız.
Bir yıllık temel ihtiyaçlarını kabaca belirlemek gerekir:
TUİK’in hane halkı harcamalarını esas alarak arazi planlaması yapmalıyız.
Gıda
4 kişilik bir ailenin 1 yıllık temel gıda ihtiyaçları ve gerekli arazi miktarı
- Buğday: 500 kg – 1000 metrekare
- Pirinç ihtiyacı: 80 kg – 150 metrekare
- Mısır: 60 kg – 50 metrekare
- Toplam tahıl üretimi için gerekli arazi: tek ekimlik bölgeler için 1200 metrekare
- 2 ekim yapılan bölgeler için: 1000 metrekare
- Bakliyat (nohut, mercimek, kuru fasulye): 80 kg- 500 metrekare
- Domates: 400 kg – 50 metrekare
- Patates: 200 kg- 50 metrekare
- Soğan: 80 kg -20 metrekare
- Diğer sebzeler: 30 metrekare
- Sebze için gerekli toplam arazi: 200 metrekare
- Süt, yoğurt ve ayran: 400 kg
- Peynir tüketimi: 70 kg – gerekli süt: 500 litre
- Tereyağ: 10 kg – gerekli süt: 300 litre
- Toplam süt ihtiyacı: 1200 litre
- Gerekli hayvan sayısı: 5 keçi veya 1 inek
- Kırmızı et tüketimi: 100 kg, 4 kuzu veya 4 çebiş
- Gerekli arazi: 1500 metrekare
- Yumurta tüketimi: 800 adet yumurta için 6 adet tavuk
- Tavuk eti tüketimi: 40 piliç veya tavuk
- Bal tüketimi: 5 kg- 1 kovan
- Kuru yemiş tüketimi: 50 kg- muhtelif 4 ağaç (badem, fındık, ceviz, yer fıstığı, ayçiçeği)
- Meyve tüketimi: 500 kg yaz ve kış meyvesi için muhtelif 10 ağaç
- Bitkisel yağ tüketimi: 80 kg- 10 adet zeytin ağacı
- Odun: ılıman bölgeler için 2 ton, kışı sert bölgeler için 5 ton gerekli
- Meyveli ve meyvesiz ağaçlar için gerekli arazi: 1000 metrekarı
İhtiyaçlara göre genel arazi ihtiyacı
- Ev ve müştemilat için : 300 metrekare
- Tahıllar için : 1000 metrekare
- Bakliyat için : 500 metrekare
- Ağaçlar için. : 1000 metrekare
- Hayvanlar için. : 1500 metrekare
Toplam arazi ihtiyacımız: 4200 metrekare
Bu büyüklükteki bir arazi bir ailenin barınak, su ve elektrik (su kuyudan, elektrik güneş ve rüzgardan), yakıt ve gıda ihtiyacının tamamını karşılayacaktır. Şayet bu ihtiyaçların dışında diğer ihtiyaçlarımızı da doğal tarımdan elde etmek istiyorsak arazi büyüklüğünün 15-20 dekar arasında olması gerekir.
Modern tarım maliyetlidir
Modern tarım yüksek maliyetlidir, ne kısa ne de uzun vadede efektiftir.
Kısa vadede, modern tarım, üretim için gerekli olan iş gücünü artırır. İlaçlama için defalarca araziye girilir. Doğanın dengesi bir kez bozulduğunda her zararlı için ayrı bir zehir kullanmak gerekli olur. İlaç masrafı aşırı yükselir.
Uzun vadede ise, ilaçlamada kullanılan zehirler ekolojik dengeyi bozduğu gibi insanları da hasta eder. Hastalıklar ve tedavi masrafları sisteme büyük bir yük olur.
Kimyasal gübre, zehir ve hibrit tohum kullanarak doğanın dengesini bozan ve çiftçiyi masrafa boğan günümüz modern tarımı köylerimizi boşaltıyor. Modern tarım çiftçilerin masrafını artırıp gelirini düşürmekte, topraklarımız çölleşmekte. Çözüm doğal tarımdadır.
Doğal tarım çeşitliliği esas alır
Doğal tarım doğası gereği çeşitliliği esas alır. Bir arazide tek ürün yerine birbirine destek olacak ürünleri bir arada yetiştirilir. Tek ürün yetiştiriciliği doğaya aykırıdır, ve zararlıdır.
Doğal tarım organik tarımdan farklıdır. Organik tarım tek tip makineli tarımın zehirsiz ve kimyasalsız olanıdır. Organik tarımda organik maddeyi bir başka yerden alıp bir başka yere taşıyorsun. Bir yeri eksiltiyot diğer yeri artırıyorsun Doğal tarımda ise her şeyi araziden temin ediyorsun tohum, ekim ve hasat desteği sağlıyorsun . Gerisini doğaya bırakıyorsun.
Doğal tarımda maliyetler düşük olduğu için elbette fiyatlar da düşük olmalıdır
Doğal tarım kıtlığa sebep olmaz ve doğal beslendiği için insanların kısa ömürlü olacağını iddia etmek saçmadır. 1879 doğumlu dedem 92, ve ninem ise 93 yaşında vefat etmişti. Doğal beslenen doğanın temiz havasını teneffüs eden, suyunu içen ve açık havada çalışan insanlar daha sağlıklı ve uzun ömürlü olur.
Dünyadaki tarım alanlarının % 80’i hayvancılığa ayrılmış durumda. Üretilen tahılın (buğday, arpa, mısır, yulaf) yarısı kapalı hayvancılıkta yem hammaddesi olarak kullanılıyor. Yoncalık sılajlık mısır ekim alanları ve meralar ile birlikte bu oran % 80’ne çıkıyor.
Oysa doğal hayvancılık yapar, fazla et tüketmezseniz hiç bir sıkıntı olmaz. Fazla et tüketiminin insan sağlığına verdiği zararları biliniyor.
Modern tarım, tahılda ve bakliyatta % 25’lik artış ancak sağlayabildi (mısırdaki artış ise GDO kaynaklıdır) Buna karşılık makineli modern tarımdaki maliyet artışları üretim artışının üzerine çıktı.
Çiftçiler eskiden çok daha az bir arazi ile geçirebilirken şimdi aynı arazi ile geçinemiyor. Üretimi terk ederek şehirlere göç ediyor. Tüm dünyada durum böyle. Türkiye’de çiftçiler gırtlağına kadar borçlu. Çiftçi traktörcüye, bankaya, gübreciye, zehirciye, tohumcuya çalışıyor.
Doğal tarımda ürün değerlendirmesi
Doğal tarımcı için tarım yaptığı arazi aynı zamanda onun yaşam alanı olmalıdır. Hasat sonu satamadığı ürünleri değerlendirmesini bilmedir.
Örneğin üzümünü, narını, hurmasını, zeytinini, sütünü taze iken satamadığı zaman o ürünü işleyerek ilave değer katmasını bilmelidir.
Üzüm taze ilken değerinde alıcı bulamadı veya pazara sunmak için vakit yoksa onu kurutmalı veya pekmez yapmalı ya da reçel yapıp satabilmenin yoluna bakmalıdır.
Doğal tarımcı tek bir domatesi zayi etmemeli. Salça yapabilir, kurutabilir, turşu kurabilir. Hem zamanını en verimli şekilde kullanmış olur, hem de ürüne değer katmış olur.
Doğal tarımcının geniş arazilere sahip olması gerekmez. Çok çeşit az miktar esasına dayalı olarak değerli ürünler elde ederek geçim endişesi yaşamaz.
Türk çiftçisi bir dönüm araziye 10 kg kimyasal gübre atarak işe başlamıştı.
Şimdi aynı çiftci aynı araziye ve aynı ürüne 50 kg’den aşağı gübre atmıyor. Çünkü toprağı bitirdi. Önce 1 zehirle başladı şimdi 10 kez zehir atıyor
Tohumda zehirde kimyasal gübrede akaryakıtta dışarı bağımlı. Bir dönüm buğday için 220 kg buğdaya eş değer masraf yapıyor. Kazancı dışarı gidiyor.
Mehmet Tülüce